2019’un Ocak ayından beri Pozitif Psikoloji dersleri alıyorum. İlk önce kısa ve basit bir dersle başladım. Ama bu öyle bir başlangıç oldu ki benim için, bir yıl geçmeden konuyla ilgili merakım arttı. Psikoloji dalına her zaman bir ilgim vardı fakat Pozitif Psikoloji’nin zihinsel rahatsızlıklara değil de “iyi-oluş”a odaklandığını görmek, hayatımın bu aşamasında eskisine kıyasla çok daha bilinçli bir şekilde yaklaştığım ve “iyi beslenme”, “yoga”, “meditasyon” gibi farklı kollardan inşa etmeye çalıştığım “iyiliğim”e direkt bağlantılıydı. En çok da bu bilim dalında yapılan araştırmaları öğrenmek ilgimi çekti. Pozitif Psikoloji eğitimim sürüyor çünkü ilgim ve merakım sürüyor. En son 5 dersten oluşan bir uzmanlaşma sertifika programını bitirdim. Bu konuyla ilgili profesyonel çalışmak şu anda hedefim olmasa da, ilgi duyanlar için yabancı kaynaklarda okuduğum ve beğendiğim makalelerin çevirilerini yapmak ve burada paylaşmak istiyorum.
Makaleler
Yapımız Anda Yaşamaya Uygun Değil
Yazan: Martin E. P. Seligman ve John Tierney.
19/05/2017, The New York Times, “We Aren’t Built to Live in the Moment”.
Çeviri: Şebnem Gökçen
Bize yanlış isim konmuş. Kendimize “Homo Sapiens”, yani “bilge adam”, diyoruz, ama bu bir tanımdan çok bir böbürlenme sanki. Bizi akıllı yapan nedir? Bizi diğer hayvanlardan ayıran nedir? Bu sorulara şimdiye kadar çeşitli cevaplar sunulmuş durumda; ve dil, araçlar, işbirliği, kültür, hatta avcı hayvanlar için tadımızın kötü olmasını bile bu cevaplar arasında sayabiliriz. Ancak bu saydıklarımızın hiçbiri insanlara özel değil.
Türümüzü diğer türlerden en iyi ayırt eden özellik aynı zamanda bilim insanlarının da takdir etmeye başladıkları bir beceri: Gelecek üzerinde düşünebiliyoruz. Medeniyetleri yaratmış olan bu öngörümüz toplumun sürdürülebilirliğini de sağlıyor. Genelde moralimizi yükseltiyor, ama aynı zamanda, kendi hayatımızı ele aldığımızda ya da daha büyük çapta toplumumuz için endişelendiğimiz durumlarda depresyon ve anksiyetenin de kaynağı olabileceği de biliniyor. Diğer hayvanların gençlerini eğitmek için bahar ritüelleri varken, sadece biz insanlar gençlerimizin mezuniyet konuşmalarında, hayatlarının geri kalanının o gün başladığını söyleyen ihtişamlı konuşmalar yapıyoruz.
Türümüz için daha yerinde bir isim “Homo Prospectus”, yani “olasılıklar adamı” olurdu, çünkü olasılıklarımızı değerlendirme yoluyla gelişiyoruz, başarılı oluyoruz. Bizi bilge yapan olasılıklarımızı değerlendirmek. Psikologların ve nörologların keşfettiği üzere büyük beynimizin merkezi işlevi bilinçli olarak ya da bilinçaltından geleceğe bakmak. Bu bir bakıma geç keşfedilen bir şey, çünkü geçtiğimiz yüzyılda çoğu araştırmacı geçmişin ve geleceğin tutsakları olduğumuzu varsayıyordu.
Davranış bilimciler, hayvanlarda öğrenmenin tekrar yoluyla yerleşmiş alışkanlıklar olduğunu düşünüyorlardı. Psikoanalistler ise hastaları iyileştirmenin bir “geçmişi yüzeye çıkarma” ve “onunla yüzleşme” sorunu olduğuna inanıyorlardı. Bilişsel psikoloji alanı doğduğunda bile geçmişe ve geleceğe odaklanmıştı, yani hafızaya ve algıya.
Ama her geçen gün daha da açıklık kazanıyor ki, zihin geleceğe doğru çekiliyor, geçmiş tarafından ileriye taşınmıyor. Davranış, hafıza ve algıyı anlayabilmek için öngörünün oynadığı önemli rolü kabul etmeliyiz. Nasıl öğreniyoruz diye sorarsak, sabit ve değişmeyen kayıtları depolayarak değil, hafızamızdakileri devamlı rötuşlayarak ve gelecekteki olasılıkları hayal ederek öğreniyoruz. Beynimizin dünyayı görme, algılama şekli bir sahnedeki her pikseli işlemden geçirme yoluyla değil sıradışı olana odaklanma yoluyla oluyor.
Duygularımız ise şimdiye olan tepkilerden daha çok gelecekteki davranışlarımıza birer rehber haline geliyor. Terapistler bugünlerde depresyonu tedavi etmek için yeni yöntemler araştırıyorlar, çünkü depresyonun sadece geçmişte yaşanmış travmalardan kaynaklandığını değil, aynı zamanda gelecekle olan beklentilerin çarpık görüşler içermesinden de dolayı olabileceğini görüyorlar.
Öngörü sadece kendi deneyimlerimiz yoluyla değil başkalarından öğrenme yoluyla da bilgili olmamızı sağlar. Ortaklaşa bir gelecek inşa ettiğimiz için büyük gruplar halinde hiç tanımadığımız insanlarla beraber çalışıyoruz ve yaşıyoruz, çünkü sosyal hayvanlarız. İnsan kültürünün, yani dilimizin, iş paylaşımımızın, bilgimizin, yasalarımızın ve teknolojimizin, geçekleşebilmesinin nedeni diğer insanların gelecekte ne yapacaklarını tahmin edebilmemize dayanıyor. Gelecekte ödüller kazanabilmek için bugün fedakarlıkta bulunuyoruz, yaşadığımız hayatta, ya da birçok dinin söz verdiği gibi, öldükten sonra.
Olasılıkları tahmin etmekle ilgili bilinçaltı güçlerimizin bazılarını hayvanlarla paylaşırız, ama başka hiçbir varlık birkaç dakikadan fazla ötesini düşünme kabiliyetine sahip değildir. Sincaplar yemişleri içgüdüsel olarak toprağa gömerler, kış mevsiminin geldiğini bildikleri için değil. Karıncalar yuva konutlar kurmak için işbirliği içindedirler çünkü genetik olarak böyle yapmak için programlanmışlardır, mimari bir plan üzerinde anlaştıkları için değil. Şempanzelerin de bazen kısa süreli öngörü pratiği içinde olabildeki bilinmektedir, örneğin İsveç’te bir hayvanat bahçesindeki erkek bir şempanzenin dik dik bakan insanlara fırlatmak üzere taşlar biriktirdiği gibi. Yine de onlar bir Homo Prospectus gibi olamazlar.
Bir maymunsanız gününüzün büyük bir kısmını bir sonraki yemeğinizi aramakla geçirirsiniz. Eğer bir insansanız, süpermarketteki yöneticinin öngörülerine ya da cumartesi akşamı için bir restoranda rezervasyon yaparak çok karmaşık olarak başarılmış işbirliği beklentilerine güvenebilirsiniz. Restoran sahibi ve siz, sadece ortak olasılık şeklinde var olan gelecek bir zamanı, yani “Cumartesi”yi, hayal edersiniz ve birbirinizin hareketlerini tahmin etmeye çalışırsınız. Siz restoran sahibine yiyecek alıp pişirmesi için güvenirsiniz, o da size söz verdiğiniz gün ve saatte restoranda olacağınıza ve ona para vereceğinize güvenir. Paranızı almasının bir nedeni de dükkan sahibinin ondan kira isteyeceğidir.
Bilinçli ve bilinçaltı zihinsel süreçler üzerine yeni yapılmış bazı araştırmalarda beklenti ve tahminin bu süreçler için ne kadar önemli rol oynadığı ortaya çıkmıştır. Örneğin, Chicago’da yapılan bir araştırmada 500 yetişkinin gün boyunca onlara mesaj atıldığı anlardaki düşünce ve duygu durumlarını anında kaydetmeleri istenmiştir. Eğer geleneksel psikoloji teorisi doğru olarak kabul edilmişse, bu insanların çoğunun geçmişte yaşadıkları üzerinde kafa patlatıyor olmaları gerekirdi. Ama araştırmaya katılan kişiler gelecek hakkında geçmişi düşündüklerinden üç kat daha fazla düşünmüşler. Hatta geçmiş ile ilgili birkaç düşünce de gelecekteki olası sonuçlarına bağlı olarak düşünülmüş.
Ayrıca bu kişilerde, plan yaparlarken diğer zamanlara kıyasla daha yüksek seviyede mutluluk ve daha düşük seviyede stres gözlemlenmiş. Bunun büyük olasılıkla nedeni kaotik halde var olan endileşelerin insan plan yaparken organize bir düzen hali almaları. Gelecekte neyin kötü gidebileceğinden de bazen korktukları gözlemlenmiş olmasına rağmen, ortalama olarak ne olmasını ümit ettikleri ile ilgili düşüncelerin iki kat fazla olduğu gözlemlenmiş.
Çoğu insan iyimser olsa da, depresyon ve anksiyete sıkıntısı çekenler gelecekle ilgili umutsuz bir görüşe sahiptirler, ve bu da yaşadıkları problemlerin ana nedeni olarak gözükmektedir, geçmiş travmaları ya da şimdiki zamana bakış açıları değil. Travmalar uzun süren etkiler bıraksa da, çoğu insan travmadan güçlenmiş olarak çıkar. Çıkamayanların yani bir şekilde travma ile mücadele etmeye devam edenlerin bunu yaşamasının nedeni başarısızlığı ve reddedilmeyi gereğinden fazla öngörmeleridir. Araştırmalar depresyondaki insanların ortalamaya göre daha az olumlu senaryo hayal ettiklerini ve gelecekteki riskleri çok daha fazla tahmin ettiklerini göstermektedir.
Ayrıca depresyondaki insanlar sosyal olarak da kendilerini çekip içe kapanırlar ve kendilerinden şüphe duymaları aşırılaştığı için adeta paralize olurlar. Örneğin, akıllı ve başarılı bir öğrenci şöyle hayal eder: Bir sonraki sınavdan kalırsam, herkesi hayal kırıklığına uğratacağım ve ne kadar başarısız olduğumu herkese göstereceğim. Araştırmacılar bu düşünce kalıbını kırmaları için depresyondaki kişilerin olumlu sonuçlar (sınavı geçmek gibi) hayal etmelerini ve gelecekteki riskleri daha gerçekçi şekilde (sınavdan geçemesen bile var olan diğer olasılıkları düşünmek gibi) görmelerini sağlayan bazı terapi yöntemlerini başarılı bir şekilde test etmeye başladılar.
Çoğu öngörü beynin tahminler yaratmak için bilgileri taraması yoluyla bilinçaltı seviyesinde oluşur. Diğer hayvanlar gibi biz insanların da görme ve duyma sistemleri, çevremizdeki her pikseli ve her sesi işlemden geçirerek analiz etseydi yorgunluktan çökerdi. Algının yönetilebilir olmasının nedeni beynin kendi sahnesini yaratabilmesidir, böylece siz gözlerinizi saniyede üç kere oynatmanıza rağmen dünya sabit kalır. Bu algı sistemini rahatlatır, çünkü tahmin etmediği özelliklere dikkat etmez, örneğin kurulu bir saatin tik tak sesini ancak saat durduğunda fark etmeniz gibi. Aynı şekilde kendinizi gıdıkladığınızda gülmemeniz gibi: Gülmezsiniz çünkü hemen sonra ne olacağını bilirsiniz.
Davranış bilimciler, öğrenmeyi tekrar ve pekiştirme yoluyla yerleşmiş alışkanlıklar olarak açıklamışlardı, ama teorileri hayvanların neden tanıdık olmayan deneyimlere tanıdık deneyimlerden daha çok ilgili olduklarını açıklamıyordu. Görünüşe bakılırsa, davranış bilimcilerin fareleri bile alışkanlık hayvanı olmamalarına rağmen tanıdık ve beklendik olmayan yeniliklere daha çok dikkat ediyorlardı, bunun nedeni de cezayı önlemeyi ve ödül almayı öğrenmiş olmalarıydı.
Beyindeki uzun süreli bellek çoğu zaman bir arşive benzetilmiştir, ama bu onun asıl amacı değildir. Tam olarak geçmişi birebir kayıt almak yerine, tarihi yeniden yazıp durmaktadır. Bir olayı yeni bir bağlamda hatırlamak da o hatıraya yeni bilgi yerleştirmeye yol açabilir.
Hafızanın akıcı oluşu bir kusur gibi gözükebilir, ama bu daha büyük bir amaca hizmet eder. Bu bir özelliktir, bir arıza değil, çünkü hafızanın amacı şimdi ve gelecekle yüzleşme kabiliyetimizi geliştirmektir. Geçmişi kendi çıkarımıza kullanmak için, içinden istemediklerimizi çıkarır, ilişkili bilgiyle birleştirir ve böylece yeni durumlara uydururuz.
Yapılan araştırmalarda, hafıza ile öngörü arasındaki bağ ortaya çıkmış ve beynin orta temporal lobunda hasar olan insanların geçmiş deneyimlerine dayalı anılarını, ayrıca gelecekle ile ilgili yoğun ve detaylı canlandırma hayal kurma kabiliyetlerini kaybettikleri görülmüştür. Benzer bir şekilde, çocuk gelişimi üzerine yapılan araştırmalar ise çocukların 3-5 yaş arasında kazandıkları kişisel deneyimlerini hatırlama becerisine sahip olmadan gelecekle ilgili şeyleri hayal edemediklerini göstermektedir.
Belki de en dikkat çekici kanıt, yakın zamanda yapılan beyin görüntüleme üzerine olan araştırmalardan geliyor. Geçmişte olan bir şeyi hatırlarken hipokampus üç parça farklı bilgiyi birleştirmelidir – ne olduğu, ne zaman olduğu ve nerede olduğu, ve bu bilgilerin her biri beynin farklı bölgelerinde tutulmaktadır. Araştırmacılar, insanların bir romandaki sahneyi hayal ettiklerinde de aynı devrenin aktive olduğunu bulmuşlardır. Aynı şekilde hipokampus üç çeşit kayıdı birleştirir (ne, ne zaman, nerede), ama bu sefer bilgileri yeni bir şey yaratmak için karıştırır.
Siz dinlenirken bile beyniniz geleceği hayal etmek için devamlı ve tekrar tekrar bilgileri birleştirmektedir. Zihinsel aritmetik gibi bazı işlemleri yapan insanların beyinleri tarandığı zaman keşfedilen bu süreç araştırmacıları şaşırtmıştır. Yapılan bu aritmetik işleme her ara verildiğinde, beyinde “varsayılan” devreye ani geçişler olmuştur, yani geleceği hayal etme veya geçmişi rötuşlamak için kullanılan bu devre aktive olmuştur.
Bu buluş bir iş yaparken aklınızın başka bir şeye kayarken ne olduğunu da açıklar: Gelecek olasılıklarını hayal ederek canlandırma yapıyordur. Bu nedenle hiç beklenmeyen gelişmelere çok hızlı cevap verebilirsiniz. O anda basit bir içgörü ya da başka bir deyişle içinizden gelen ses gibi hissettiğiniz şey aslında önceden yaptığınız bu canlandırmalar ile mümkündür.
Diyelim ki işteki bir arkadaşınızdan bir partiye e-posta yoluyla bir davet aldınız. Bir anlığına çok şaşırdınız. Daha önceden yine aynı kişiden gelen bir başka daveti kabul etmediğinizi hayal meyal hatırlıyorsunuz, bu yüzden bu seferki daveti kabul etmeniz gerektiğini hissediyorsunuz. Ama sonra kabul ederseniz kötü zaman geçireceğinizi düşünüyorsunuz, çünkü arkadaşınızı parti ortamında içki içerkenki halinden hoşlanmıyorsunuz. Sonra ise sizin onu evinize hiç davet etmediğinizi hatırlayıp onun bu teklifini de kabul etmezseniz kırılacağını ve hatta iş yerinde problemlere neden olacağını düşünüyorsunuz.
Metodlu olarak bu faktörlerin hepsini tartmak çok zaman ve enerji alırdı, ama Google’ın aradığınıza bir saniyeden daha az bir zaman içinde cevap vermesini sağlayan hünerin aynısını kullanarak siz de hızlı bir karar verebiliyorsunuz. Google anında milyonlarca cevap sağlayabiliyor, çünkü aramaya sıfırdan başlamıyor. Devamlı ne sorma olasılığınız olduğunu tahmin ediyor.
Beyniniz de kendi anlık cevaplarını sunabilmek için aynı şekilde bir öngörme işlemi ile meşgul olur, bu da duygular yoluyla gelir. İleriye dönük yani prospektif psikoloji isimli yeni dalda çalışan araştırmacılara göre, duyguların ana amacı gelecekteki davranışlara ve ahlaki yargılara yön veriyor olmaları. Duygular başkalarının tepkilerini tahmin ederek sizin onlara empati duymanızı sağlar. Yukarıda verilen örneğe geri gelirsek, iş arkadaşınızın davetini geri çevirmenizle hem onun hem de sizin nasıl hissedeceğini hayal ettiğinizde, sezgisel olarak ona şöyle cevap vermenizin daha iyi olduğunu bilirsiniz: “Tabii, neden olmasın, teşekkürler”.
Peki Homo Prospectus çok ileriyi hayal ederse, kuruntulu ve umutsuz olur mu? Bu düşünce psikologların “korku yönetimi teorisi”nde uzun soluklu bir varsayımdı, ve bu teori insanların ölümden korktukları için gelecekle ilgili düşünmekten kaçındıklarını kabul ederdi. Bu teori insanların kendi ölümleri ile ilgili düşünmelerinin istendiği yüzlerce araştırma deneyinde incelenmişti. Bu araştırmalarda ortaya çıkan bir ortak yanıt insanın kendi kültürel değerleri için daha iddialı olması idi, örneğin daha vatansever olması gibi.
Ancak araştırma laboratuvarları dışında insanların ölümleri hakkında düşündükleri ya da ölüm korkularını idare ettiklerine pek rastlanmamıştır. Bu tam da Chicago’da yaşayanların gündelik düşüncelerini izleyen bir araştırmada psikologların bulduğu sonuçtur. Araştırmaya katılan insanların %1’inden daha azında ölümle ilgili düşünceler olmuştur, ve bunlar çoğu zaman başkalarının ölümü ile ilgilidir.
Homo Prospectus ölüm üzerine takıntılı olmadığı gibi geçmişe takılıp kalmayacak kadar da pragmatiktir ve bunların nedeni birdir: Yapabileceği bir şey yoktur. İnsan, geleceğini görüp şekillendirmeyi öğrenerek Homo Sapiens olmuştur, ve direkt önüne bakacak kadar akıllıdır.